Heidi Trautmann

813 -Speeches on the occasion of the book presentation ‘Art and Creativity in North Cyprus, Vol II’
9/30/2015


Speeches on the occasion of the book presentation ‘Art and Creativity in North Cyprus, Volume II’ on September 29 at the National Archive and Research Centre.

The welcoming speech of Gökhan Şengör:

 

Kıymetli sanatçılar, değerli konuklar…Hoşgeldiniz. Bu önemli günde, buraya gelip bizimle birlikte olduğunuz için çok teşekkür eder, sizi  Dairemizde ağırlamaktan büyük mutluluk duyarım. Milli Arşiv veAraştırma Dairesi olarak, Kıbrıs’ın tarihi ve kültürel yapısına ev sahipliği ve milli hafıza oluşturma görevini üstlenirken bugün burada sanat ve kültürün çeşitli dallarını birleştiren böylesine bir sergiye ev sahipliği yapmaktan mutluluk duymaktayız.Keyifli bir akşam olması diler, saygılarımı sunarım…

 

Dear artists, dear guests, thank you for joining us here today for such an important event. We are pleased to welcome you at the National Archive and Research Center. In the buildings of the National Archive we safekeep the historical and cultural heritage of Cyprus and we have taken over the mission to be the national memory. And today, we are so happy  to house this exhibition that also represents the historical and cultural heritage of  art and culture. Have an enjoyable evening...

 

SPEECH (Heidi Trautmann)

 

Dear friends, dear guests….. Sevgili Dostlarım, Sevgili Konuklar…

Dear Gökhan, thank you for your words of welcome and thank you for letting us use this wonderful venue, the new Sergi ve Konferans Salonu of the National Archive and Research Centre to not only launch my book but to have this exhibition of the artists’ works. You and your team have made us so welcome and during the last weeks you have been doing extra time to finish it for the very first event. Congratulations and a fabulous future for you all, here at the Gate to the Past with all its historical documents.  With the Gate to the Past in my back I have the presence and future in front of me and at my side with you the guests, and the artists and participants from between the pages of my book.

 

I bought this dress 11 years ago in Aleppo, on the big bazaar opposite the castle, and I have worn this dress on the occasion of the launch of the first volume of ‘Art and Creativity in North Cyprus’ in 2010.

Syria, which we have visited several times with our sailing boat and which we loved and appreciated as a country of high cultural values, is no longer recognizable and its people have fled to our shores and borders begging for shelter, including its artists. Those have spoken but nobody listened, the voice of war is reigning and silencing all other peace demanding voices. Let us think of Syria for a moment and pray that peace, art and culture may return to our neighbour’s country.

 

The two volumes – it has taken altogether ten years to finish them – contain an important part of the riches of the northern part of Cyprus, which are the artists of the various disciplines, the worlds of literature and theatre and the visual arts in the broader sense. They are people from amidst our society who have decided to exercise their profession in one form or another, creating, teaching people how to use their senses and admonishing us by putting the fingers in the wounds of politics and society. I well remember the times when artists from the south and the north of Cyprus contributed their vision of the past and the future in form of visual art or poetry in the rooms of the peace talks.

And does our theatre not hold a mirror in front of our eyes with their plays, bring the problems onto stage in the north and the south as recently done again?  In times of trouble the language of art is often the only language people can use to speak up and bring their critics and vision forward. So many politicians would be well advised to keep some artists at their side, I am asking you, who would be better suited to see things in the proper proportions.

I knocked on many artists’ doors during the last ten years and they not only invited me into their house but into their life and heart as well. I learnt so much and I learnt that their road through life and towards what they felt, they wanted and had to do was full of thorns and obstacles. I want to thank them for their friendship.  On the sleeves of the book’s jacket my friend Aydin Mehmet Ali wrote that I approached my project with a certain naivety – and I have to admit it – Yes, I did, I had to enter such a task as a blank page and I left it with a heart full of warmth.

 

I also want to thank those who accompanied me over the years and helped me in one or the other way, that is in the forefront Léonie Brittain, Nazif Bozatli, Tuneysel Yaylali and so many others. Here I would like to especially mention Kayhan Yorgancı and his team from Okman Printıng  who selflessly gave months of their time to support me. And my specıal thanks go to the Ministry of Tourism for the coverage of the printing costs.  (Şahap Aşikoğlu, also Latif Ince and Pembe Kanatlı)  It was a long journey). With respect to the printing as such here also a first: It is the first hardcover book in this form that has been published in Northern Cyprus.  

My thanks also to my friends who have been helping me with the setting up of the exhibition and the organisation of this evening.

I have hung up posters here with the table of contents for you to see who is in the book.  Before I end my little speech I want to express my sadness that in the course of writing the two books some of our artists have left us for another level of existence; that are Ali Atakan, Rüya Reşat, Fikret Demirağ, Ali Nesim and now, five months ago Servet Sami Dedeçay who had founded the first ever University of Northern Cyprus. I am grateful to have met them. They will not be forgotten.

I now want to hand over to my friend and the Grey Eminence of Theatre and Culture, Mr Yaşar Ersoy who has agreed to say some words regarding the importance of all disciplines of arts and its interrelations. I share his philosophy that the last thing to die is hope and join in his wish for peace, understanding and collaboration. How rich we could all be if we would share what we know just as I share tonight the experiences I have made in this country.

I will later do some explaining to the various disciplines exhibited, if necessary. You will meet many artists tonight, although our friends from the Nicosia Municipality Theatre will have to leave us earlier because there is the last play of the Cyprus Theatre Festival for the 13th time, something of immeasurable value for Cyprus.

 

The texts of speeches in English and Turkish may be found on my website.

 

Heidi Trautmann was adding that she had dedicated the book to the women of Cyprus, especially the mothers of creative men and women-

 

KONUŞMA (Heidi Trautmann)

 

Sevgili Dostlarım, Sevgili Konuklar…

 

Sevgili Gökhan, bizleri karşılarken söylediklerin ve  bu harika mekânı, Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi’nin Sergi ve Konferans Salonu’nu, kitabımın tanıtımıyla birlikte sanatçılarımızın eserlerini de sergileyebilmek amacıyla bizlere tahsis ettiğin için teşekkür ederim. Sen ve ekibin, bizi çok iyi karşıladınız ve mekânın bu ilk etkinliği için hazırlıklar konusunda son haftalarda fazladan emek harcadınız.Tüm geçmişi ve belgeleri ile Geçmişe Açılan Bu Kapı için sizi kutluyor ve sizler için harika bir gelecek diliyorum. Arkamdaki, Geçmişe Açılan Bu Kapı ile birlikte, kitabımda yer alan sanatçılar ve konuklarımızla katılımcılarımız sayesinde, önümde, içinde bulunduğumuz anı ve geleceği görüyorum.  

 

2010 yılında, ‘Kuzey Kıbrıs’ta Sanat ve Yaratıcılık’ adlı kitabımın birinci cildinin tanıtım etkinliğinde giydiğim bu elbisemi onbir yıl önce Halep’te, kalenin karşısındaki büyük çarşıdan almıştım. Teknemizle yaptığımız yolculuklarda birçok kez ziyaret ettiğimiz, yüksek kültürel değerleri yüzünden sevdiğimiz ve beğendiğimiz Suriye artık tanınamayacak durumda ve içlerinde sanatçılar da olan Suriyeliler, sığınabilmek için kıyılarımız ve sınırlarımızdan medet umuyorlar. Bu konular dile getirildi ama hiç kimse duymadı; savaşın sesi, barış isteyen tüm bu dilekleri bastırdı. Bir an için olsun Suriye’yi düşünelim ve barış, sanat ve kültürün komşumuza geri dönmesi için dua edelim.

 

Tamamlanması on yılımı alan bu iki cilt, Kıbrıs’ın kuzeyindeki zenginliklerin önemli bir bölümünü; çeşitli dallardan sanatçıları, edebiyat ve tiyatro alemini ve geniş kapsamlı bir biçimde görsel sanatların büyükçe bir bölümünü kapsıyor. Toplumumuzda; yaratma, insanlara duygularını kullanma ve siyaset ve toplumsal konulardaki sorunlara melhem olmayı öğretme açısından, mesleklerini şöyle veya böyle yürütme kararı almış insanlar var. Kıbrıs’ın kuzeyinden ve güneyinden sanatçıların, geçmişe ve geleceğe yönelik görüşlerini, görsel sanatlar ya da şiir yoluyla yansıttıklarını ve barış görüşmelerine katkıda bulunduklarını gayet iyi hatırlıyorum. Peki ama tiyatromuz, kuzeyde ve güneyde sorunları sahneye taşırken, oyunlarıyla yüzümüze bir ayna tutmuş olmuyor mu? İnsanlar, zor zamanlarda açıkça konuşmak, eleştiride bulunmak ve ileriye yönelik görüşlerini belirtmek için sıklıkla sanatın dilini kullanmak durumunda kalırlar. Bu yüzden birçok siyasetçi, daha uygun görüşlerinden yararlanmak amacıyla kadrolarında, sanatçılara yer vermelidirler.

 

Son on yılda birçok sanatçını kapısını çaldım ve onlar beni sadece evlerine değil, yaşamlarına ve gönüllerine buyur ettiler. Çok şey öğrendim ve onların yaşam yollarının ve yapmak istediklerine, düşlediklerine giden yolun dikenlerle ve engellerle dolu olduğunu anladım. Bana sundukları dostluktan dolayı onlara minnettarım. Yıllarca yanımda duran ve şöyle veya böyle şekilde bana yardımcı olan Leonie Brittain, Nazif Bozatlı, Tüneysel Yaylalı ve adlarını daha önce de açıkladığım çok sayıda dosta teşekkür ederim. Ayrıca, aylar boyunca tüm zamanlarını bana vererek özveriyle destek olan Kayhan Yorgancı ve ekibine teşekkürlerimi sunarım. Kitabın basım giderlerini karşılayan Turizm Bakanlığı'na teşekkür etmek istiyorum. Kitabımın ciltli olarak basımıyla Kuzey Kıbrıs’ta bir ilk yaşandı, bu kitap bu ülkede basılan ilk ciltli kitap.  Bu serginin hazırlanması ve bu akşamın gerçekleştirilmesinde bana yardımcı olan tüm dostlarıma da teşekkür ediyorum.

 

Kitapta yer alan isimleri görebilmeniz için buraya içindekiler listesini içeren afişler astım. Kısa konuşmamı bitirmeden önce her iki cildin yazımı sırasında başka bir aleme göçeden sanatçılarımızdan Ali Atakan, Rüya Reşat, Fikret Demirağ, Ali Nesim ve beş ay önce aramızdan ayrılan, Kuzey Kıbrıs’ta ilk üniversitenin kurucusu Servet Sami Dedeçay’ı üzülerek hatırlıyorum. Onları tanımış olmaktan minnettarlık duyuyorum, unutulmayacaklar. Şimdi huzurlarınıza dostum ve tiyatro ile kültürün yön verici kişiliği Yaşar Ersoy’u davet ediyorum, kendisi tüm sanat dallarının önemi ve bunlar arasındaki karşılıklı ilişkiler konusunda birşeyler söyleyecek. Onun, “Umut en son ölür” şeklindeki düşüncesini ve barış, anlayış ve işbirliği konularındaki dileklerini paylaşıyorum. Bu akşam, burada, bu ülkede edindiğim deneyimler konusunda bildiklerimi, paylaştıklarımı paylaşabilseydik o kadar zengin olurduk ki…

 

Daha sonra, eğer gerekirse, sergilenen çeşitli sanat dallarına ilişkin açıklamalar yapabilirim. Bu akşam burada çok sayıda sanatçıyla bir arada olacaksınız, ama Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’ndan dostlar, Kıbrıs için paha biçilmez değere sahip 13. Kıbrıs Tiyatro Festivali’nin son oyunu için biraz erken ayrılacaklar .

 

Konuşmamın İngilizce ve Türkçe metinlerini web sayfamda bulabilirsiniz.

 

Yaşar Ersoy

 

Sevgili Heidi Trautman Kıbrıslıların sorunlarını, birçok Kıbrıslıdan daha çok dert eden, yazan, çizen bu adayı ve insanlarını seven hümanist bir insan,

    Dünyayı dolaştıktan ve Akdenizin sularında gezdikten sonra Kıbrıs’a demir atan ve bu topraklarda, bu toprakları severek sorumluluk duyarak yaşayan bir aydın insan,

    Ressam, yazar, sanatçı ve gazeteci kimliğiyle üreten, yaratan ve hayatın güzelleşmesi için çalışan özverili bir Kıbrıs sevgilisi,

    İnsanlara sevgi ve saygıyla yaklaşımıyla mütevazilikle örnek insan,

    Ve Kıbrıslı Türklerin kültür sanatına kattığı değerlerle Kıbrıs Türk Kültür sanatında yer alan bir Kıbrıs sevdalısı,

   İşte bu değerlerden biri de “ Kuzey Kıbrıs’ta Sanat ve Yaratıcılık” cilt 2 kitabıdır. 1. Ciltte plastik sanatlar konu edilirken 2. Ciltte Edebiyat, tiyatro, karikatür sanatları yer almaktadır. Bıkmadan, usanmadan, özveriyle, mütevazi kimliğiyle sanatçılarla yaptığı söyleşilerle, geleceğe çok değerli bir miras bırakıyor, Heidi Trautmann. Ona ne kadar teşekkür etsek azdır.

    Teşekkür ederiz sevgili Heidi Trautmann… Kıbrıs’ta yaptığı çalışmalardan dolayı, kendi ülkesi Almanya’dan liyakat nişanı aldı. Peki Kıbrısla ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı, Kıbrıslılar Heidi Trautmann’a teşekkürün ötesinde ne verdi.

Sevgili Heidi Trautmann benden Tiyatro konusunda bir konuşma yapmamı rica etti... Ben de seve seve dedim...

Bütüncül sanat, tiyatro...

            Tiyatro, insanlığın uygarlaşma yolunda tarih boyunca gerçekleştirdiği aşamaların temel göstergelerinden biri olmuştur. Bu nedenle tiyatro, insanın tarih içinde yaşadığı serüvenin sanat düzlemimizdeki en belirgin yansıması olarak da nitelendirilebilir.

             Bu açıdan tiyatro, sanatsal bir alan olmakla birlikte sosyolojik, psikolojik, ideolojik, tarihsel bir bilim alanıdır da...

            Kültür tarihçisi Wilheim Meister tiyatroyu “insan bilimi” olarak değerlendirir. Zaten antik çağdan bu yana tiyatro, bir “halk okulu” olarak kabul edilir... ve bu “halk okulu”nda “insan” öğretildiği yazılır. Çünkü tiyatro, kültürün kaynağıdır. Yeter ki iyi kullanılsın, biliçlendirsin, yararlandırsın.

Sanatsal değeri ile birlikte “eğlenceliyle yararlıyı birleştiren” tiyatronun en önemli işlevi, bireysel ve toplumsal eğitim kurumu olarak tarih boyunca insanlığa hizmet etmesidir. Tiyatro sürekli zaman akışı içinde, insanın öz varlığının en anlamlı ve en önemli öğretisidir. En anlamlı öğretisidir,  çünkü insanı doğru ve güzel şeyler yaratmaya yöneltir, önemli öğretidir, çünkü Bertolt Brecht’in deyişiyle, “insanlığın en yüce sanatı olan yaşama sanatını öğreten, bir araçtır”. Ana malzemesi insan, hedefi doğrudan doğruya insan olan ve insandan insana, akıldan akıla, yürekten yüreğe dolaysız iletişim sağlayan tiyatro bütüncül bir sanattır.

     Bu bütüncül ( total) sanat bütün sanatların bileşkesidir. Yani görsel, işitsel, yazınsal sanatların bir buluşma yeridir ki, bu yere tiyatro sahnesi deniyor. Farklı disiplinlere ve dillere sahip sanatlar, tiyatro sahnesinde farklı bir dil ve disiplinle yoğrularak ve şekillenerek tiyatronun dilini oluşturur. Böylece kendine özgü ve özgül, büsbütün bağımsız bir dille tiyatro bütün duyularımıza, algılarımıza seslenir, görünür, dokunur... ve tiyatroyu diğer sanatlardan farklı kılan, tiyatro sahnesinde “anın” sanatı olması ve canlı organizmaları buluşturmasıdır.

Toplumsal bir sanat olmakla birlikte tiyatronun antik çağdan beri iyileştirici, arındırıcı özelliğinden de söz edilir. Bunu dile getiren ilk büyük  kuramcı Aristoteles ‘tir. Ona göre, dram sanatı, ‘acıma ve korku’ duygularıyla kişiyi entellektüel bir arınmaya götürür. Aristoteles bunu, bir tıp terimi olan ve tedavi anlamına gelen “katarsis” ile açıklar. Bilindiği gibi ilerleyen çağlarda psikolojide ve eğitimde drama etkin bir şekilde yer alır.

    Tiyatronun, hiç kuşkusuz, insan karakterini geliştirmede, onu ruhsal yönden sağlıklı bir duruma getirmede büyük katkısı vardır.

    Tiyatro aynı zamanda bir demokrasi okulu, hatta demokrasi rejimidir. Birden çok insanın biraraya gelerek yaptığı ve bir salon dolusu insanın katılarak izlediği ve birbirlerine karşı eleştirel bakabildiği, birbirlerinin duygu ve düşüncelerine katılmasalar bile saygı gösterip, empati yapmalarını sağladığı bir demokrasi kurumudur, tiyatro.

    Antik çağda tiyatronun görevi, toplumun yararına güdülecek amacı çizmekti. Bu nedenle tiyatro, yöneticileri, insanları, tanrıları eleştirir... Doğru ile yanlış, iyi ile kötü, çirkin ile güzel arasındaki farkı göstererek topluma ve yöneticilere ışık tutar... bilineceği gibi kent devletlerinin olmazsa olmazları tiyatrolardır. Bundan dolayı Platon, Antik Yunan devletlerinin demokrasiyle değil, “tiyatrokrasi” ile yönetildiğini söylemiştir. O dönem tiyatro,  gören göz, işiten kulak, söyleyen ağız, sorguya çeken savcı, hüküm veren yargıçtı.

    Tarihsel süreç içinde tiyatro, bu toplumsal işlevini kaybetmeden ama farklı biçim ve biçemlerde yerine getirmiştir.

    Bu nedenle tiyatro yalnız bir “gösteri” sanatı değil, sürekli yaşamı sorgulayan dün, bugün ve yarınla hesaplaşmayı hiç elden bırakmayan; sonsuz bir kültür birikimi gerektiren dünyaya ve insana kucak açmak, evreni kavramak ve yeryüzü ile yaşamı yeniden yorumlamak ve yaratmaktır.

    Öyleyse son söz olarak Bertolt Brecht ‘in “ Tiyatro” şiirini paylaşalım...

     “ Çıkın ışığa

       Buluşabilenler

       Sevindirebilenler

      Değişebilenler.”

Speech made by Yaşar Ersoy

 

            Esteemed Heidi Trautmann is a humanist who troubles herself with and writes about Cypriots’ issues more than Cypriots themselves and loves this island and native people dearly,

            She is an enlightened person who after travelling around the world, including the Mediterranean, anchored in Cyprus and has been living here since with a great love and a sense of responsibility,

            She is a selfless lover of Cyprus who works hard to make life more beautiful through her painter, writer, artist and journalist identity,

            She is a humble role model who approaches people with love and respect,

            She is a lover of Cyprus who is known for her part in the Turkish Cypriot Culture art world and all that she value she enriches Turkish Cypriots' cultural art,

            One of her best examples is her Volume 2: "Art and Creativity in North Cyprus". While her first volume addresses the plastic arts, her second volume includes other fields of art such as literature, theatre and caricature. Thanks to several interviews that she tirelessly, persistently and devotedly held with artists, which reflects the very essence of her humble personality, Heidi Trautmann is leaving behind an incredible legacy, and we cannot thank her enough.

            Thank you very much Heidi Trautmann… Due to her works in Cyprus, she received an order of merit from her home country, Germany. But what did Cypriots give back to Heidi Trautmann except for a thank you for her works with regard to Cyprus?

           

Heidi Trautmann asked me to give a speech about Theatre... And I gladly accepted with open arms...

 

Totalitarian art, theatre...

            Theatre has always been one of the most basic indicators of human beings' phases towards civilization throughout history. For that reason, theatre can be characterized as the most distinct reflection of all the adventures human beings have embarked on throughout history, on the artistic level.

            In this respect, theatre is not only a field of art, but also a scientific field of sociology, psychology, ideology and history...

            Cultural history expert Wilhelm Meister defines theatre as "human science". As a matter of fact, since ancient times theatre has been regarded as "school of society"... and it's said that in "school of society" teaches us about "people". Because theatre is the source of culture. As long as it is made good use of, and as long as it raises awareness and people can benefit from it.

            As a personal and social education institution, besides its artistic merit, one of the most important achievements of theatre that has served humanity throughout history is its capability to “merge entertainment with what’s beneficial”. Theatre is the most meaningful and significant doctrine of human beings’ essence that can be experienced throughout pace of life. It is the most important doctrine, as it steers people into doing what’s right and good. It is the most meaningful doctrine, because as Bertolt Brecht says, “it is in the service of the greatest of all arts: the art of living”. It is a totalitarian art where the main material is human, its purpose is to provide direct communication between human beings, minds and hearts.

            Totalitarian art is the melting pot of all art forms. One can call a meeting place for visual, auditory, literary arts a ‘theatre stage’. People from various disciplines and languages can get together and mould into a brand new language and discipline to form the theatrical language. Thus, theatre speaks, appears and touches to all of our senses and perception through its peculiar and specific and utterly independent language… and what makes theatre different than other art forms is the existence of that “moment” and its ability to unite living organisms at one place.

            Whilst theatre is a social art, since ancient times it has been known for its healing and purifying qualities. The first person to comment on this aspect of theatre was famous theorist Aristotle. According to him, “compassion and fear” portrayed in art of drama leads people to an intellectual purification. Aristotle explains this process as “catharsis” which a medical term for a form of treatment. As is known to all, drama has since been actively used in psychology and education throughout history.   

            Without a doubt, theatre plays a big role in enhancing human personality and healing people’s souls.

            Theatre is also a school of democracy, a democracy regime, even. Theatre is a democratic institution where many people can get together to produce something, with a theatre hall full of people watching this and have a critical approach to one another, and even if they don’t necessarily agree with each others’ feelings or thoughts, they empathise and respect their differences.

            In ancient times, theatre’s function was to set an objective which would be beneficial to the society. For that reason, theatre criticises leaders, people and gods… It throws light on the difference between right and wrong, good and bad, beautiful and ugly for people and leaders… and as it’s very well known, theatres are indispensable to city states. For that reason, Plato suggested that Ancient Greece was not governed by democracy, but “theatrocracy”. In that era, theatre was a combination of eyes that could see, ears that could hear, mouth that could speak, an attorney that could interrogate, and a judge that could give a verdict.

            Throughout history, theatre continued to function the same way as it did before in different forms and formats.

            For that reason, theatre is not only a “performance show”, but also something that perpetually questions life, never ceases to come to terms with tomorrow; it is to embrace people and a world that is in need of an immense cultural accumulation and reinterpreting life and earth, and recreating it altogether.

 

    Lastly, let’s share Bertolt Brecht’s poem “Theatre”...

     “Those who can meet

       Those who can bring joy

       Those who can change

       Go into light.”

 

 

Yaşar Ersoy

 





Web Site Counter(web site counter)  [impressum